AnasayfaKültür - Sanat

Epigenetik Travmayı Biyomedya, Performans ve Oyunla Dönüştürmek

Epigenetik Travmayı Biyomedya, Performans ve Oyunla Dönüştürmek

InogarArt’ın ZERO1 iş birliğiyle gerçekleştirilen AAI 2019 Kuluçka Merkezi – Türkiye yaratıcı değişim programının misafir sanatçısı Heidi Boisvert, paylaştığı blog yazısında çok yönlü sanat uygulamalarını ve programla ilgili planlarını anlattı.

Geçtiğimiz 15 sene boyunca gelecek teknoloji trendlerini öngörerek, hem şiddete hem de eşitlik ve adalet değerlerine değinen sosyal adalet kampanyalarını desteklemek için gelişen medya ve teknolojiyi kullandım.

Adil olmayan göçmenlik yasaları hakkında farkındalık sağlamak için animasyonlar, çoğulculuğu övmek için bilgisayar oyunları, evsizler hakkındaki algıları değiştirmek için konum tabanlı artırılmış gerçeklik uygulamaları oluşturdum.

Yaşadığım inanç bunalımı sırasında kalpleri ve zihinleri değiştirmek için yarattığım araçların aslında beynin eleştirel hissetme işlevinden sorumlu ana alanlarını yıprattığını farkettim.

Bu durum bir panzehir arayışına girmeme yol açtı; bu da insanları sosyal iş birliği alanlarında oyun için bir araya getirme ve bedenlerimizle ve birbirimizle bağlantımızı yeniden canlandırmak için geliştirdiğim yaratıcı uygulamalarımın yönünü yeniden büyük çaplı, ağ tabanlı dans ve tiyatroya çevirmemi sağladı.

Bu süreç Marco Donnarumma ile bir iş birliğini de beraberinde getirdi ve birlikte teknoloji yüzünden uyuşmuş biyolojik benliklerimizi tekrar canlandırmak için kas sisteminde meydana gelen kasılmaların çıkardığı mekanik ses dalgalarını saptayan ve yakalayan, giyilebilir, kablosuz biyofiziksel bir sensörden oluşan biyo-yaratıcı bir alet olan XTH Sense’i tasarladık.

Bedenin sosyal değişim süreçlerinde etkin olabilecek potansiyel rolünden oldukça etkilenerek, bedensel sistemimizi estetik aracılığıyla bağımsızlaştırma ve hayalet hikayeleri ile ritüeller arasındaki etkileşimin kolektif coşkuyu harekete geçirme ihtimaline dair sorular sormaya başladım. Hareket oluşumunu tekrar hareketlendirmek istedim.

Bu esnada ben dahil sosyal adalete öncelik veren pek çok aktivist-sanatçının “yaralı yürüdüğünü”, yani içinde bulunduğumuz toplulukta çoğu zaman kendi travmalarımızla ilgili sorunlara değinmeye çabaladığımızı fark ettim. ABD’de hakikat ve uzlaşmanın yokluğunda; anlatımcıların bedenlerinin fizikselliği üzerine kurulu, kolektif ve bireysel bedenlerimizde yaşanmış, kuşaklar arası ve epigenetik travmanın mirasını inceleyen bir performans aracılığıyla toplumsal iyileşme için ortak bir alan oluşturmak istedim.

Vücut, hikayelerimizin bir arşividir, ancak travmalarımız düzenli bir giriş, gelişme, sonuç ile geleneksel bir anlatı olarak depolanmaz. Bunun yerine, travmalar, bağışıklık, kas ve sinir sistemlerine zarar veren, vücutta sürekli olarak tetiklenen tecrübe parçaları, izole edilmiş görüntüler, sesler ve fiziksel duyumlar (korku, panik) içeren geçmişe dönüşler olarak saklanır.

Baskı sistemlerinin etkisi – ırkçılık, haksızlık, yoksulluk – yaygındır ve her alanda hissedilir. Kronik olarak deneyimlendiğinde, yaşamı değiştiren, nesiller arası ve epigenetik bir birikimli etki ortaya çıkar. Travma, bedensel sistemde tutulan bir daralma olduğu için, temelde korku verici deneyimlerle “şekillenir”; dünya görüşümüzü, kimlik duygumuzu, samimi ilişkilerimizi, fizyolojimizi, duygularımızı, davranışlarımızı, algılarımızı ve aidiyet duygumuzu etkiler. Travma ile yüzleşme ve iyileşme, etkili hareketler oluşturmak ve tüm bedenimizde dönüşümü harekete geçirmek için önemlidir.

Travma ayrıca bana göre İstanbul – Türkiye’de üzerinde çalışacağım cinsiyet eşitliği ve kadınları güçlendirme odaklı sosyal meydan okumanın da temelini oluşturuyor.

Yolculuğuma hazırlanırken konu hakkında sosyokültürel ve politik bir perspektif ile epey araştırma yaptım. Türkiye Cumhuriyeti 1923’te kurulduğunda kadın ve erkeğin eşit politik ve sivil haklara sahip olması için yapılan hukuki reformlara ve 2000’lerde kadınları aile içi şiddetten korumaya ve cinsiyet ayrımcılığını yok etmeye yönelik mevzuata karşın; yasaların başarılı şekilde uygulanamadığının farkına vardım. Türkiye’de kadınlar erkeklerin aldığı maaşın yalnızca yaklaşık %44’ünü alıyor ve evli Türk kadınlarının %38’i eşleri tarafından istismara uğruyor. Türkiye cinsiyet ayrımı konusunda 144 ülke arasında 130., eğitim alanında 109. ve ekonomik katılım ve fırsat alanında 129. konumda bulunuyor.

Genellenmiş istatistikler, kadınların dolu dolu ve sağlıklı bir yaşam sürme kapasitelerini sarsan bedensel işaretleri, içinde bulundukları durumu normal ve meşru kılma eğilimleri, ataerkil yapıların bedende bıraktığı travma kalıntılarının derin örüntülenişini bir şekilde siler.

Dans ve gerçek vücut hareketlerinin; nefes, vücut hizalama ve hareket aracılığıyla sinir sistemimizi ve vücudumuzun duruş şeklini yeniden şekillendirme imkanı vardır. Hareket ve duygunun sinir ve kasla ilgili kalıpları üzerine araştırmalar yaptım. Araştırmalarıma dayalı olarak, insanların duygu sistemlerini kontrol eden en önemli parçaları içeren limbik sistemlerinin oluştuğu 3-7 yaşları arasında farkına varmadan (nöromusküler ve enerjik) fiziksel duruş şekilleri geliştirdiklerine ve bunların da duyguların somutlaşmasına ve akli durumların kronikleşmesine yol açabileceğine inanıyorum.

Vücudumuzun kişiye özgü duruş şekilleri çoğu zaman katlanamadığımız duyguları dizginler; fakat aynı fiziksel hayatımız gibi -hisler, duygular, jestler, hareketler, kasılmalar, bırakmalar, yayılım- bilinçli farkındalığımızın dışında faaliyet gösterir. Eğer devinim hareketten doğuyorsa, bunun tersi de geçerlidir: ruhsal durumları serbest, rehbersiz bedensel ifade aracılığıyla yeni duyusal motor rutinleri etkinleştirerek dönüştürebiliriz. Dansçıların içsel bedenlerinin (bedensel ve özerk sinir sistemleri) çıkardığı işitilemeyen seslerden meydana gelen müzik ve görüntüler aracılığıyla parçaları birleştirebilir ve her birimizin -sanatçılar, oyuncular, izleyiciler- içindeki yaşam gücünü tekrar canlandırabiliriz.

Türkiye’de farklı geçmiş deneyimlere ve becerilere sahip 20 kişiden oluşan topluluk ile tam da bunu keşfetmeyi amaçlıyorum. Birlikte, kültürel ataerkil toplum düzenini dönüştürmek için fiziksel bedene derinlemesine yerleşmiş senaryoları değiştireceğiz.

Başlangıç olarak icat ettiğim ve çeşitli STK’lar, kültürel ve eğitici kuruluşlar ile yaratıcı işbirliklerimde tekrar tekrar kullandığım “süreç olarak oyun” adlı yöntembilimsel yaklaşımı kullanacağım. Bu dört aşamalı ortak yaratım süreci, sosyopolitik bağlamı ve katılımcıların bu sosyal meydan okumayı nasıl anladıklarını ve yorumladıklarını anlamama yardımcı olacak. Ayrıca katılımcıların endişeleri hakkında sanat/tasarım yönünden bilgi edinmemi sağlayacak; böylelikle çok yöntemli hareket atölyesini ve mikro-performans sürecini çıkan sonuçlar etrafında şekillendirebileceğim.

Bu çok yöntemli atölye; kısa eski ve yeni medya araçları kullanılarak ortaya çıkacak performanslarla sonuçlanan 4 parçalı bir ortak yaratma sürecinden oluşuyor. Katılımcılar, bedene ilişkin yerleşmiş diyalogları ve tarihsel kalıpları, hepsi vücut verilerinden üretilen canlı çizimlere ve müziğe dönüştürerek kişisel travma deneyimlerini ortak bir anlatıma bağlayacaklar. Hareket serileri bedenle ilgili farkındalığı arttırır, yeni duyusal-motor rutinleri yaratır ve koreografisini üzerine kuracağımız ortak bir hareket sözlüğü oluşturur. Öykü çemberleri, kapasitif algılamayla tetiklenen görüntülerin ve hikayeli nesnelerin veritabanı için içerik oluşturur.

Ev sahibi proje ortağım InogarArt, oldukça ileri görüşlü ve disiplinlerarası bir kuruluş. Kendilerini “İnovasyon ve Girişim kültürünü sivil toplum, özel sektör, sürdürülebilir kalkınma, kültür-sanat ve teknoloji bakış açısı ile buluşturan yeni nesil kuluçka merkezi” olarak tanımlıyorlar. Türkiye’de girişim ekosisteminin sürdürülebilir kalkınma, yaratıcılık ve teknoloji temelli dönüşümüne öncü olmayı amaçlıyorlar.

İstanbul’un Anadolu Yakasında bulunan ve birkaç ay önce açılmış olan DasDas’ta konumlanan InogarArt’ta çalışacak olmaktan dolayı çok heyecanlıyım.

Bir ay sürecek değişim programı boyunca katılımcılara nasıl biyofizik sensör tasarlayabileceklerini, veri çıkartabileceklerini ve bunu çeşitli açık kaynak yazılımlar ile arayüzleyerek canlı görseller ve sesler yaratabileceklerini öğretmeyi umuyorum. Ayrıca, ağ bağlantılı performans için gösteri kontrol sistemleri ile oynayacağız ve izdüşüm gönderimi için bir oyun motoru kullanacağız. Bu beceriler interaktif yerleştirme, oyun tasarımı, canlı etkinlikler ve donanım geliştirme gibi pek çok alanda uygulanabilir.

Atölyeler için müfredat tasarımı konusuna derinlemesine odaklandığım bu süreçte, bir süredir Atatürk ve güncel hükümet hakkında kaynakları, ayrıca temel Orhan Pamuk kitaplarını ve Türk hayalet hikayelerini okuyorum. Ayrıca pek çok Türk filmi (şu ana kadarki favorim Aşk Tesadüfleri Sever), farklı müzik stilleri hakkında bir belgesel ve arkadaşlarım tarafından önerilen birkaç pembe diziyi izliyorum.

Orada kaldığım süre boyunca benliğim ve bütün duyularımla şehrin zengin tarih ve kültürünü özümsemeyi umuyorum. Yeni yemekler denemeyi, canlı müzik dinlemeyi, dans, tiyatro, film ve sanatsal etkinliklere gitmeyi, rastgele diyaloglar kurmayı ve kafa karıştırıcı, psikocoğrafik bir akıntıda kaybolarak beklenmeyeni tecrübe etmek istiyorum. Kısacası, bütünüyle anın içinde, somutlaşmış ve canlı olarak her karşılaşmanın algısal gerçeklik hakkındaki varsayımlarımı sorgulayan öğretilebilir birer an olduğunu hatırlayacağım.

Heidi Boisvert’in blog yazısına ulaşmak için tıklayınız.

Kaynak