AnasayfaGenel

Dünyanın Geleceğine İlişkin İki Farklı Yol: Yeşil Ekonomi-Büyümeme Tartışması

Dünyanın Geleceğine İlişkin İki Farklı Yol: Yeşil Ekonomi-Büyümeme Tartışması

Abdullah Oskay
Hayat Sende Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

Hayat Sende Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Abdullah Oskay’ın kaleminden ‘Dünyanın Geleceğine İlişkin İki Farklı Yol: Yeşil Ekonomi-Büyümeme Tartışması’.

Geçtiğimiz dönemde Avustralya’daki yangınlar ve Antarktika’daki buzulların erimesi dünya gündeminin ilk sıralarında yer aldı. Öyle ki, ilk iklim mültecilerinin Avustralya’dan çıkacağı belirtiliyor. İklim krizinden dolayı çevresel bir kıyameti bekleyenlerin sayısı gün be gün artıyor. Ekonomi ve siyaset kendi mecralarında akmaya devam ederken, yeşil aktivizm giderek güçleniyor. Greta isimli 15 yaşındaki bir genç, gerçekleştirdiği eylemle dünya gündeminin tepesine oturabiliyor. Ülkemizde çevre hareketi giderek güçlenme eğilimini sürdürüyor. İşte tam da bu amaçla bu yazı, kısaca çevre hareketindeki iki paradigmanın tartışmasını ele alıyor. Bu tartışmalardan birincisi çevre sorunlarında piyasa içi çözümlerin mümkün olduğunu belirten yeşil ekonomi iken, diğeri ise büyümeme-degrowth olarak bilinen yaklaşım. Bu yaklaşımların kökleri modern çevre hareketi ile neredeyse yaşıt olmasına rağmen, son dönemde büyüme karşıtlarının giderek güçlenme eğiliminde olduğu görülüyor. Bu güçlenmenin tüketiciler tarafından da desteklendiği ve şirketlerin de bu duruma uygun çözümler bulmaya çalıştığına ilişkin haberler sıklaşıyor.

Modern Çevre Hareketinin Kaba Bir Tarihçesi

Modern çevre hareketi ilk olarak Rachel Carson’un 1962 yılında yazdığı Sessiz Bahar isimli kitabıyla başlamıştır. Carson bu kitabında DDT ve tarımsal ilaçların biyoçeşitliliğe verdiği zararı dile getirmiştir. Sonrasında Birleşmiş Milletler tarafından 1972 yılında hazırlanan Büyümenin Sınırları raporunda çevre sorunları kapsamlıca ele alınmıştır. 1992 yılında ise yine BM tarafından sürdürülebilir kalkınma kavramı dünya gündemine getirilmiştir. 2008 Krizinden sonra ise Yeşil Büyüme kavramsallaştırılması yapılmış, sosyal ve çevresel sorunların çözümünün yeşil büyüme sayesinde giderilebileceği hususu vurgulanmaya başlamıştır.

Piyasacı Bir Çözüm Yeşil Büyüme

Yeşil ekonomi, gerek Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı gibi uluslararası kuruluşlar gerekse iş dünyasının önemli bir kısmı tarafından gezegenin çevresel sürdürülebilirliği için önerilen ekonomik ve teknolojik çözümlerin tümüne yönelik yapılan kavramsallaştırmadır. 

Peki yeşil büyüme olursa kaynakların sürdürülebilirliği konusunda ilerleme sağlanabilecek midir? Yeşil büyüme, dünyanın çevresel ve sosyal sorunlarının karmaşıklaştığı günümüzün sorunlarına çözüm olabilecek midir? Yoksa yeşil büyüme, kısaca ekonomistlerin ve siyasilerin büyüme saplantısı için araçsallaştırdıkları bir kavram mı?

Yeşil büyüme, daha düşük kaynak tüketiminin olduğu, düşük karbon emisyonunun sağlandığı, enerji üretiminde emek yoğunluğun oluşturulmasıyla yeni istihdam alanlarının oluşturulduğu bir büyümeyi hedeflemektedir. Yeşil büyümeyi savunanlar, piyasa başarısızlıkları, piyasa kusurları ve hükümet başarısızlıklarının çevresel sorunların ana kaynağı olduğunu belirtmekte; piyasa araçlarının daha etkin hale getirilmesiyle çevresel ve sosyal sorunların çözüme ulaşacağını savunmaktadır. Yeşil büyüme, yeşil yatırımlar ve yenilikçiliğin artmasıyla firma ve tüketicilerin yeşil davranışları benimsemesinin artacağını ve istihdamın, teknolojinin ve sermayenin yeşil faaliyetlere yönlendirileceğini belirtmektedir. Yeşil büyüme savunucuları çevresel ve sosyal sorunların çözümünde piyasa araçlarının kullanımının yanı sıra, iyi tasarlanmış düzenlemeler, aktif teknoloji destek politikaları ve gönüllü yaklaşımların da kullanılması gerektiğini belirtmektedir.

Piyasa mekanizmalarının kurulmasının yeşil yenilikçiliğin özü olduğunu belirten yeşil büyüme, yeşil yenilikçiliğe ilişkin olarak gerekli destek mekanizmalarının kurulmasını savunmaktadır. Bunun yanı sıra, çevre sorunlarına neden olan veya bu sorunların çözümlerine getirilecek yenilikçi çözümleri caydıran sübvansiyonlara karşı çıkmakta ve bu sübvansiyonların yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirtmektedir. 

Büyümeme Teorisi: Büyü, Büyü Nereye Kadar? 

Büyümeme kavramı Fransızca “décroissance” kavramından gelmekte olup, politik ekolojinin öncülerinden Gorz’un 1972 yılında sorduğu “Sıfır büyüme ve hatta küçülme kapitalist sistemle uyumlu mudur?” sorusuna cevap aramaktadır. 1990’larda Fransa’da yeniden canlanan büyümeme (degrowth) yaklaşımı 2000’li yılların başından itibaren giderek artan şekilde hegemonik “kalkınma” kavramına karşı “füze kelime” olarak ilgi görmeye başlamış ve farklı ülkelerden birçok akademisyen ve aktivistin katıldığı seminer ve sempozyumlar düzenlenmiştir. Bu seminerler geleneksel yöntemlerden farklı olarak oldukça katılımcı ve konsensusa dayalı olarak ilerlemiştir. Seminerlerin ilki kaynak sınırlarından dolayı büyümemeyi konu alırken, ikincisi ise hegemon görüş olan sürdürülebilir kalkınmayı ele almıştır. Seminerlere katılımın giderek artmasıyla birlikte bugün büyümeme kuramı hem ekolojik hem de sosyal bir düşünce akımı olarak kabul edilmektedir.  

Büyümeme yaklaşımı genel olarak aktivistlerin sürüklediği bilim olarak görülmektedir. Hareket, 2000’li yılların başında arabasız şehirler, sokaklarda toplu yemekler, reklam karşı protestolar gibi aktivitelerle ortaya çıkmıştır. 2004 yılında hareketin öncü isimlerin araştırmacı-aktivist François Schneider tarafından eşek sırtında Fransa’nın farklı yerlerine yapılan büyümeme fikirlerini yayma gezisi oldukça yoğun medya ilgisiyle karşılanmış ve hareketin fikirlerinin yayılmasına olanak vermiştir. Sosyalizme olan “devlet kapitalizmi” eleştirileri de büyümeme teorisini kapitalizmin bu noktada yoğunlaşan karşıtlarından ayrışmasını kolaylaştırmıştır.  

Büyümeme hareketi bugün büyümenin kapsamlı bir eleştirisini yapmaktadır. Büyümenin bir sosyal amaç olarak ele alınmasını ve ekonomizm denilen bakış açısını sorgulamaktadır. Bu eleştirel yaklaşımın yanında dünyanın geleceğine ilişkin daha az kaynağın kullanıldığı ve sosyal ilişkiler, kurumlar ve yaşamın bugünden çok farklı ele alınacağı perspektifler sunmaktadır. Paylaşım, basitlik, keyif içinde ortaklaşa üre/tüketim, umursama ve ortak mallar ilkeleri üzerinden şekillenen bir dünya görüşünü savunmaktadır. 

Büyümeme genel olarak ekonominin küçülmesi olarak algılanmaktadır. Bunun önemli bir yanlış kavramsallaştırma olduğunu belirten büyümemeciler, büyümeme kuramının daha küçük bir metabolizma gerektirdiğini kabul etmekte, fakat bu metabolizmanın bambaşka yapılar, şekiller, enerji kullanımları, ilişkiler, cinsiyet rolleri, zamanın ücretli ve ücretsiz kullanımı, maddi olmayan dünya gibi konularda bambaşka bir dünya tahayyül etmektedir. Çok farklı perspektifleri içinde barındıran büyümeme kuramı, büyümenin eleştirilmesi; parasallaşsan sosyal ilişkilerin verimlilik temelinde değil yeterlilik temelinde düzenlenmesini; geleneksel dünyada varolan ortak alanların yeniden inşa edilmesini; ekotopluluklar ve kooperatiflerin kurulmasını; iş paylaşımı ve maksimum ücret ödenmesi gibi kavramları ele almaktadır.  

Sonuç Yerine

Yeşil büyüme yaklaşımı OECD, UNEP, AB gibi uluslararası ve ulusüstü kuruluşlarca da kabul gören, hakim güç ilişkilerini çok zorlamayan, radikal politikalar yerine evrimci politikaları benimseyen, piyasanın yarattığı sorunlara yine piyasa araçlarının geliştirilmesiyle yanıt bulunmasını hedefleyen bir yaklaşım olup, teknoloji ve inovasyonla büyümenin sınırlarının ötelenebileceğini belirtmektedir. Ayrıca, yaratılacak yeşil işler ve buna uygun eğitim programlarıyla dünyanın yeşil ekonomi perspektifinde dönüşeceğini vurgulamaktadır. 

Büyümeme ise, büyüme fetişizminin sınırlarının olmadığını; bu fetişizmin dünyanın sonunu getireceğini; halihazırda birçok eşitsizliğin ve çevresel sorunun kaynağı olduğunu; sistemin kapsamlıca dönüştürülmesi ve hakim paradigma olan büyüme kavramının sorgulanması ve hatta küçülmenin gerçekleşmesi gerektiğini belirtmektedir. Kapitalizme karşı hareketleri şemsiye gibi içinde toplayan yaklaşımlardan birisi olan büyümeme teorisi, piyasalaşmamış ilişkilerin gücüne inanmakta ve dönüşümü başta buradaki  gönüllülük ve dayanışma ağlarında aramaktadır. 

İki yaklaşımın da güçlü ve zayıf yönleri bulunmaktadır. Gerek kapitalizm içinde sorunların çözülebileceğine inanan yeşil büyüme, gerekse büyüme olmazsa kapitalizm de olmayacağından kapitalizm karşıtı büyümeme yaklaşımları güçlü bir şekilde kapitalizmin bugüne kadar biriktirdiği sorunları çözmeye çalışmaktadır. Gerçek olan şu ki, söz konusu teorilerin güçlenip zemin bulmasına kadar geçecek zamanda bile, kapitalizmin doğa ve ekosistem üzerindeki döndürülemez yıkımı ve eşitsizlik üreten yapısı işlemeye devam edecektir.